Bartın 1 Şubesi

Yalçın: Toplumsal Ahlaktan Bağımsız Bir İş Ahlakı Düşünülemez

Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, iş ahlakının, genel ahlakın bir parçası olduğunu belirterek, “Dolayısıyla toplumun genel ahlakı ne durumdaysa çalışma hayatı için de durum odur. O nedenle toplumsal ahlakı yükseltmek zorundayız. Toplumsal ahlaktan bağımsız bir iş ahlakı düşünülemez” dedi.

Türkiye İktisadi Girişim ve İş Ahlakı Derneği tarafından Haliç Kongre Merkezi’nde düzenlenen ‘Türkiye İş Ahlakı Zirvesi 2018’ Diyanet İşleri Eski Başkanı Mehmet Görmez, Çevre ve Şehircilik Eski Bakanı İdris Güllüce, Memur-Sen Genel Başkan Ali Yalçın, Gazeteci-Yazar Kemal Öztürk, İGİAD Başkanı Ayhan Karahan, sivil toplum kuruluşu temsilcileri, siyasetçiler, eğitimciler, akademisyenler ve çok sayıda davetlinin katılımıyla İstanbul’da gerçekleştirildi.

Program, Türkiye’de ‘İş Ahlakı’nı, kamuoyunun, devlet kurum ve kuruluşlarının, iş dünyasının ve STK’ların gündemine taşımak, iş ahlakında iyi uygulama örneklerini ortaya çıkarmak ve kamuoyunun gündemine taşımak, iş ahlakı eğitimi konusunda eğitim-öğretim kurumları, meslek örgütleri ve iş dünyasında duyarlılık oluşturmak ve yaygınlaşmasına katkı sağlamak, üniversiteler, meslek kuruluşları ve iş dünyasının iş ahlakı uygulamaları alanında teorik ve pratik ortak çalışmalar yapmasına zemin oluşturmak hedefiyle 2 oturum şeklinde düzenlendi.

"Kamu Yönetiminde İş Ahlakı Altyapısı Oluşturmak" başlıklı 1’nci oturumun ardından "Kamu Yönetiminde İş Ahlakı Uygulamalarını Geliştirmek" konusuyla gerçekleştirilen 2’nci oturumda panelist olarak bulunan Yalçın, önemli değerlendirmelerde bulundu.

Yasal Olan Aynı Zamanda Meşru ve Ahlaki Olmalıdır   

Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, konuşmasında “Ahlak” ilkesini temel alacağını belirtti. Bu kavramın, çalışma ortamı ve toplum boyutuyla; İkincisi de çalışma evrenini kuşatan küresel sistem boyutuyla önem teşkil ettiğini kaydeden Yalçın, “Ahlak, klasik Arapça sözlüklerde, insanın yaratılıştan gelen kökleşmiş doğası ve karakteri olarak tanımlanmaktadır. ‘Yaratma’ olgusu ile bağı ahlakı insan ontolojisiyle ilişkili kılmaktadır. Anlıyoruz ki, bütün insanlar, hatta evrendeki her şey ortak bir yaratılışa, ahlaka ve ‘fıtrat’a sahiptirler. Aynı şey ‘etik’ kavramı için de geçerlidir. ‘Etik’ de batı dillerinde köken olarak ‘karakter’le, yani ‘yaratılış’la doğrudan ilişkilidir. Bu özelliği nedeniyle ahlak evrenseldir. Bunları şunun için söylüyorum: Bu bütünlüklü yapısı nedeniyle insandaki ahlakî bozulma bütün bir sistemi bozmaktadır. İnsan-insan, insan - doğa ve insan-Allah ilişkisi tahrip olmaktadır. Bugün dünyamız; iş, siyaset, uluslararası ilişkiler ve sosyal olarak ahlaki bir bunalımdaysa, derin bir çevre sorunu yaşıyorsa, Bütün bunların sebebi ahlak sorununda aranmalıdır. Sorunları salt yasal düzenlemelerle aşamayız. Toplumlar esnek yapılardır ve yasalar o esnekliklere zarar verir. Normatif bir toplum ruhunu kaybeder. O nedenle ahlak, norm ile esneklik arasındaki dengeyi sağlayan, boşlukları dolduran bir rol üstleniyor. Dolayısıyla hukuk da ahlaki bir temele dayanmalı, yasal olan aynı zamanda meşru ve ahlaki olmalıdır. Çünkü ‘helal’ ile ‘yasal’ olanın çelişmesi ahlaki bir ikilem doğurmaktadır” ifadelerini kullandı. 

Sorunları Görmek ve Çözüm İçin Gereğini Yerine Getirmek Ahlaki Bir Gereklilik

Kamu dâhil bütün çalışma hayatının üç boyutu içerdiğini belirten Yalçın bunların; “Çalışan-işveren ilişkisi, çalışanlar arası ilişki, hizmet veren-hizmet alan ilişkisi” olduğunu belirterek şöyle devam etti: “Bu ilişkiler birbiriyle bağlı olduğundan birindeki ahlaki sorun diğer yerlere de kolaylıkla sirayet edebiliyor. Kamu görevlileri, bütün bir ülke nüfusuyla muhatap olduklarından, bu alandaki bozulmanın sonuçları da bu nispette büyük olabilmektedir. Kamu görevlileri, diğer çalışanlardan farklı olarak, kamunun gücünü taşımaktadırlar. Hiyerarşi de aynı şekilde bir güç ilişkisi üretmektedir. Güç, ahlaki zaafa uğratan en tehlikeli etkenlerden biridir. Güç, istismara kapı aralayabilmekte, bir baskı unsuruna dönüşebilmektedir. En çok, mobbing/yıldırma - görevi suî istmial - irtikab - rüşvet, hizmet verilene karşı ahlaki kusurlar- görevin gerektirdiği titizliği göstermemek gibi sorunlarla karşılaşılmaktadır. Elbette işinin hakkını en iyi şekilde vererek yapan kamu görevlilerimiz çoğunluktadır. Ancak bu sorunları görmek ve çözüm için gereğini yerine getirmek de ahlaki bir gerekliliktir.”

“Kamuda iş ahlakı, yasal önlemlerin yanında ve ötesinde, ahlaki ölçülerin uygulanmasını sağlayacak bir bilincin üretilmesi ve bunun yaygınlaştırılmasından geçmektedir” diyen Yalçın, hem işveren sıfatı hem de iş hayatını düzenlemesi bakımından devletin rolünün önemli olduğunun altını çizdi.

Liyakat ve Ehliyet Sisteminin Uygulanmaması Hem Haksızlık Hem De Mağduriyet Üretir

İş ahlâkının kurumsallaşması açısından kamunun da ahlaki ilkeler ve kuralları geliştirerek hayata geçirmesinin idari bir sorumluluk olduğunu söyleyen Yalçın, “Bu bağlamda, iş ahlakıyla doğrudan ilişkili bir hususa odaklanmak istiyorum. Bugün kamuda yaşanan ahlaki sorunların temelinde ehliyet ve liyakati merkeze alan bir sistemin oturtulamayışı yatıyor. Ehliyet ve liyakat bir işin iyi, verimli ve iş ahlakına uygun yapılmasının ön şartıdır. Bu bağlamda, şu hususların altını çizmek istiyorum: ehliyet ve liyakatin esas alınmadığı personel istihdam sistemi kapıları istismara sonuna kadar açmaktadır. Bu bağlamda birilerinin yakını veya siyasi angajmanı üzerinden yapılan personel alımının bizzat kendisi gayri ahlaki bir yöntemdir. Gayri ahlaki bir yöntemden ahlaki bir sonucun çıkmasını beklemek akla uygun değildir. Hak etmeden işe başladığının bilincinde olan birisi için bu olumsuz bilinç halinin, iş için gerekli olan ahlakî motivasyona engel olacağı açıktır. Mesleğe atılmanın yolunun ehliyet ve liyakat gerektirmediği fikrinin toplumsallaşması, herkesin bu yollara tevessül etmesine ve toplumsal ahlakta çürümeye neden olmaktadır. İş ahlakının gereği olan, ‘işi gereğince ve dürüstlük kurallarına göre yapmak’, liyakat ve ehliyet kuralının işletilmediği bir sistemde mümkün değildir. Liyakat ve ehliyet sisteminin uygulanmaması hem haksızlık hem de mağduriyet üretmektedir. Bu yanlış sistem nedeniyle; memur adaylarının, kamu görevlilerinin, sistemin mağdur ettiklerinin ve hizmet alanların, yani bütün bir toplumun kimyasını bozmaktadır. Bu nedenle biz liyakat ve ehliyet sistemini, kamu ve özel bütün iş dünyası ve çalışma hayatı için iş ahlakının ön şartı olarak görüyoruz. Bu hususta biz Eğitim-Bir-Sen olarak 2017 yılında ‘Eğitim Yönetiminde Liyakat ve Kariyer Sistemi’ adıyla bir rapor hazırlayarak bu meseleyi gündeme taşıdık. Konuyu ilgili bakanlıklarla konuştuk. Bu meselenin ne kadar hayati olduğunu her yerde, her fırsatta anlattık” şeklinde konuştu.

Sekülerleşme Süreciyle Birlikte Bizi Biz Yapan Kavramsal Çerçevemizi Yitirdik

İş ahlakının, genel ahlakın bir parçası olduğunu belirten Yalçın, “Dolayısıyla toplumun genel ahlakı ne durumdaysa çalışma hayatı için de durum odur. O nedenle toplumsal ahlakı yükseltmek zorundayız. Zira bir insan, aile ilişkilerinde ahlaklı ise çalışma hayatında da ahlaklı olacaktır. Çünkü ahlaklı olmak herhangi bir kategoriye indirgenebilecek, parçalanabilecek bir şey değildir. Malumunuz olduğu üzere, sanayi toplumu öncesinde iş ahlakını belirleyen temel faktörler dini ve ahlaki değerler ile bunların şekillendirdiği örflerdir. Hayatın tümünü belirleyen dini inanç ve değerler iş ahlakını da belirlemiştir. Ancak, dünyanın son 200 yıllık tarihi kutsaldan, dini ve ahlaki olandan kopuşun tarihidir. Dünya bu kopuşun trajik sonuçlarıyla her gün daha büyük bedeller ödeyerek, daha büyük tahribatlar yaşayarak yüzleşiyor. Sekülerleşme süreciyle birlikte bizi biz yapan, bizi diri tutan kavramsal çerçevemizi yitirdik. Yitirdiğimiz kavramların yerini modern seküler dünyanın kavramları aldı. Kul hakkı kavramının, iş hayatımızdan, hatta neredeyse bütün hayatımızdan çıktığını görüyoruz. Rızanın yerini kârın, adaletin yerini pragmatizmin, hikmetin yerini görevin, kanaatin yerini lüksün, infakın yerini vergi iadesinin, karz-ı hasenin yerini kredinin aldığı, başarının verimlilikle, saygınlığın zenginlikle, emeğin değerinin ücretle değerlendirildiği bir zeminde, doktorun hastasına müşteri, çalışanın iş yerini han-ı yağma, işverenin çalışanı makine, tüccarın dini değerleri ekmek teknesi olarak görmesini engelleyemeyiz. Bu kavramsal çarpılmayla oluşmuş düzeneğin hiçbir yerinde Ahlak olmaz, ahlakilik aranmaz” ifadelerini kullandı.

Ahlaki Ortamın Olmadığı Yerde, Gayri Ahlaki Karar ve Süreçler Kaçınılmazdır

Ahlak kavramının araçsallaştırıldığına dikkat çeken Yalçın, manipülasyonlarla en açık ahlaksızlıkların dahi ahlak olarak sunulabildiğine işaret etti. Yalçın sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Hatırlatmak isterim ki, bireysel iş ahlakı düzeyini belirleyen çalışma ortamının ahlaki düzeyidir. Ahlaki ortamın olmadığı yerde, gayri ahlaki karar ve süreçler kaçınılmazdır. Bu durumda, aileyle sınırlı bir ahlaki eğitimin kifayetsiz kalacağı açıktır. O halde iş eğitim sistemine düşmektedir. İnanç ve medeniyet değerlerimiz ahlak konusunda sağlam bir epistemolojik kurguya sahiptir. 1400 yıllık tarihimiz büyük bir tecrübe deryasıdır. ‘Ahilik’ kurumu bu anlamda çok zengin deneyimler taşıyor. İslam toplumundan Osmanlı’ya kadar uygulanmış olan ‘ihtisab müessesesi’ de unutulmamalı. Dolayısıyla hem teorik hem de pratik bir müktesebata sahibiz. Yapmamız gereken bu müktesebatı, yaşamın içinde bir müfredata dönüştürmek ve eğitimin imkânlarıyla yaygınlaştırmaktır. Eğitim bu noktada; ahlaka yapılan manipülasyonları ve oluşan kafa karışıklıklarını çözerek ideal bir ahlaki söylem ve pratiğin inşasını sağlayacak hayati bir işlev görmektedir.”

Evrensel Nitelik Kapsamındaki İnsani Değerler, İnsanlığın Ahlak Temelli Birikimidir

Memur-Sen’e bağlı Eğitim-Bir-Sen’in Türkiye Yazarlar Birliği ile birlikte, 21-23 Kasım 2014 tarihinde Ankara’da “Eğitim ve Ahlak Şurası” düzenlediğini hatırlatan Yalçın, o şuranın sonuç bildirgesinde altını çizdikleri hususları ifade etti: “Ülkemizin geleceğini ve toplumları hiçbir iç ve dış düşman ahlaksızlık kadar tehdit etmemektedir. Türkiye ve insanlık için ahlak eğitimi stratejik bir konudur. Mevcut eğitim felsefemiz ve politikamız sorgulanmalıdır. Medeniyet değerlerimize özgün eğitim felsefesi ve ahlak eğitimi hayata geçirilmelidir. Yeniden Büyük Türkiye hedefinin en önemli ayağı, birey ve toplumu “güzel ahlak” ile yeniden buluşturacak eğitim sistemi ve eğitim müfredatı olmalıdır. Evrensel nitelik kapsamındaki insani değerler, insanlığın ahlak temelli birikimidir. Güçlünün haklı olduğu değil haklının güçlü olduğu, hak ve adaleti esas alan bir dünyanın inşası için erdemli insanlar yetiştirmek asıl hedefimiz olmalıdır. Kendi medeniyetimizi esas alan meslek ahlakı ilkeleri (ahilik gibi) iş hayatının düzenlenmesinde hedef kabul edilmelidir Orada dile getirdiğimiz bu ve daha birçok tespitin geçen dört yıl içinde hiç eskimediğini üzülerek söylemek isterim.”

Kapitalist Çalışma Evreniyle Her Düzeyde Hesaplaşmamız Zorunludur

Belçika’nın, Kongo’da 5 milyon insanı daha fazla zenginleşmek için katlettiği, Yeterince kauçuk toplayamadıkları için sayısız çocuğun ellerini keserek cezalandırdığını hatırlatan Yalçın, kapitalizmin sermaye biriktirme şehvetinin neden olduğu benzer acıları tüm Afrika, Amerika ve Güney Asya halklarının yaşadığını, bugün belki bu denli sofistike katliamlar yaşanmadığını ancak vahşi kapitalizmin yeni versiyon katliamlarını; nazen Afrika’da açlıkla ölen insanlar, bazen Güney Amerika ülkelerindeki sosyal çözülme, Bazen yok edilmiş ormanlar, kirletilmiş sular ve hava, katledilmiş bir evren, bazen yerinden edilmiş on milyonlarca insan şeklinde görmenin mümkün olduğunu kaydetti.

Yalçın, “Artık bu düzenin dışında kalan ne bir ülke, ne bir sistem, ne bir toplum var. Bütün kural ve işleyişleri bu düzen belirliyor. Uluslararası toplum ise bu düzeni değiştirmeye yanaşmıyor. Bunun yerine kanserin dışa vurduğu yerlere yara bandı vurmakla meşgul. Kapitalist çalışma evrenini aşmak ve yeni bir evren inşa etmek istiyorsak, kendi bireysel ve kurumsal ahlaki tekamülümüzü gerçekleştirmemiz gerekiyor. Bunu yaparken bir yandan da kapitalist çalışma evreniyle her düzeyde hesaplaşmamız zorunludur” dedi.

Ahlak, Kriz Sosyolojisi İçin Lüks Bir Kavramdır

Yalçın, iş ahlakının ana başlık olduğu programda şu soruları sordu: “İş ortamımızın üst ilkelerini ve işleyişini, kendi değerler sistemine bağlayan, kapitalist sistemin kurallarına göre işleyen sistem ve ilişkiler ağı içinde ahlaklı, helal ve meşru bir çalışma hayatı kurabilir miyiz? Acımasız bir rekabet üzerine kurulmuş, ahlaktan, helalden, meşruluktan arındırılmış zengini daha zengin, fakiri daha fakir yapan, maksimum kâra odaklanmış, emeği, sermayenin parantezine almış, inanç ve ahlaki değerleri ‘iş’e karıştırmayan, fıtrattan yani insanî ontolojiden kopmuş rantçı, faizci, tekelleşmeci düzen, temel ilke ve işleyişimizi belirlediği müddetçe, kendi iş dünyamızda ahlakiliği kâmilen tesis etmemiz mümkün mü? Denizi, ormanı, su havzalarını ve estetiği yok eden, çarpık kentleşme trajedisiyle sonuçlanan ekonomik süreçlerini iş ahlakının dışında sayabilir miyiz? Krizlerle büyüyen neoliberal politikaların iş evreninde, krizlerin vurduğu milyonlar nasıl ahlaklı davranacaklar? Ahlak, kriz sosyolojisi için lüks bir kavram değil de nedir?”

En Vahşi Politikalar Bile Ahlakla Meşrulaştırılıyor

“Sahici olmak gerekirse, insanlığı ezen küresel çalışma evrenini konuşmadan; salt iç işleyişteki ahlak ve etik üzerine yoğunlaşmak bizi ahlaklı kılmaya yetmez” diyen Yalçın, “Bu nedenle; küresel sistemin ayartıcı reklamlarını, GDO’lu gıdaları, endüstrileşen sağlığı, sömürücü faiz sistemini, hedonizmi en büyük kazanç kapısına çeviren eğlence ve medya endüstrisini, 1 dolara çalıştırılan güvencesiz çocukları, kadınları ve mültecileri konuşmak zorundayız, bunları konuşmadan; günlük 1 dolara işçi çalıştıran bir patrondan iş ahlakına uymasını, ya da günlük 1 dolara çalıştırılan işçiden işini en ahlaklı bir şekilde yapmasını istemek ne kadar adil ve ahlakîdir? Yasal içki, kumar ve fuhuş sektöründeki işletmelerin; Küresel sömürü mekanizmasını ayakta tutan faiz kurumlarının; etik ilkeler yayınlaması, sosyal sorumluluk projeleri yürütmesi, çalışanlarının haklarını gözetmesi o işletmeyi ahlaklı kılar mı? ABD’nin eski dışişleri bakanlarından Kissenger, ahlak teması üzerine kurduğu ‘Diplomasi’ isimli kitabında ABD'nin özellikle Birinci Dünya savaşından sonra dünyaya bir ahlak ve hukuk önerisi getirdiğini, politikalarını da ahlak üzerine inşa ettiğini övünerek anlatıyor. Artık böyle bir dünyada yaşıyoruz; ahlak üzerine bir söylevin en ateşli alkışçıları arasında sayısız ahlaksız vardır. Elleri patlayıncaya kadar alkışlarlar. Çünkü kimse ahlaksız olarak anılmak istemez. Çünkü en vahşi politikalar bile ahlakla meşrulaştırılıyor. Bizim hikâyemiz burada gizlidir. İş ahlakının kârı artırdığını fark ettiler. Bu nedenle bizden daha çok ahlak diyorlar. Amaç ya karlılığı artırmak ya da çirkin bir tabloyu ahlak maskesiyle örtmektir” diye konuştu.

Küresel Düzen, Düşünme, Konuşma, Sorgulama Diyor

Memur-Sen olarak 5 kıtadan katılımcıların iştirakiyle yapılan eğitim programlarıyla küresel düzenle hesaplaştıklarının altını çizen Yalçın, “İstiyoruz ki, bu küresel hipnotizmanın içinden çıkaracak gerçek bir ahlak hareketi başlatalım. Çünkü zulme, sömürüye, kapitalizme, emperyalizme isyan; ahlakî bir gerekliliktir. Bize her öğünde yedirilen ‘GDO’lu zehirlere’ isyan etmek ahlaki bir gerekliliktir. Bu zehirlerin neden olduğu hastalıklar üzerinden palazlanan sağlık endüstrisinin vahşi sömürüsüne itiraz etmek ahlaki bir gerekliliktir. Ben, sen, o işimizi iyi yapalım, işverenler de çalışanlar da ahlaklı davransın, Eyvallah! Ama bütün bunları yaparken bizi kuşatan kapitalist çalışma evreniyle de hesaplaşalım. Çünkü paradigma yanlış! Huzurlu olmanın yolu olarak ‘görmezden gelmeyi’ dayatıyorlar. GDO’lu ürünler üreten fabrikada çalışan kişiye, insanların zehirlendiğini düşünme diyor. Sattığın ayakkabının, Bangladeş’te günlük 50 cent’e 12 saat çalışan küçücük çocukların teri ve kanını taşıdığını bilme, biliyorsan da söyleme diyor! Düşünme, sorgulama, konuşma ama ahlaklı ol, diyor. Büyük bir ahlak uykusuna dal, diyor. Hayır! Biz elbette ahlaklı olacağız ama kapitalizmin ahlaklıları olmayacağız! En ahlaklı duruş bu büyük ahlaksızlığın hesabını sormaktır! Bu küresel ahlaksızlıkla hesaplaşmaktır” şeklinde konuştu.